Dokuzuncu Bölüm

YER arabası son ağaçları da geçip sessizce Airlee’nin geniş alanında durduğunda gece çok ilerlemişti. Yolculuğun büyük bir kısmı boyunca sürmüş olan tartışma da artık son bulmuş, sonunda barışmışlardı. Tartışmayı döğüşmeye kadar vardırmamış olmalarının nedeni belki de güçler arasındaki açık nispetsizlikti. Çünkü Theon ancak Krift’ten medet umabilir. Kriftin de Alvin’in bakmaya hâlâ doyamadığı denizatı gözlü, çoğul tentaküllü robotu yanında esamisi bile okunmazdı.

Theon sözünü sakınmamıştı. Ağzını açıp gözünü yumarak veryansın etmiş, Alvin’in ne zorbalığım ne de edepsizliğini bırakmış, bunlara bir de kendinden de, yaptıklarından da utanması gerektiğini eklemişti. Alvin ise bu sözlere gülüp geçmekle yetinip yeni oyuncağıyla oynamaya devam etmişti. Devir teslimin nasıl yapılmış olduğunu bilmemekteydi ama robota bu dünyada artık sadece o emir verebilir, robotun gözleriyle sadece o görebilip sesiyle sadece o, konuşabilirdi.

Seranis onları tavanı yokmuş gibi görünen, ama Alvin’in başının üzerinde bir kubbe olduğunu yine de sezdiği şaşırtıcı bir odada beklemekteydi. Tasalı, Alvin’in şimdiye dek görmediği kadar kararsız bir hali vardı ve bu tavrı Alvin’e pek yakında yapması gerekebilecek olan seçimi anımsatmaktaydı. Konseyin soruna bir çözüm, herhangi bir şekilde bir çözüm getireceğine inanmıştı ama şimdi Konseyin kararının hiç de kendi istekleri doğrultusunda olmayabileceğini anlamaktaydı.

Seranis söze başladığında sesi boğuk boğuk çıkmaktaydı. Üstelik zaman zaman durup düşündüğü için de Alvin onun şimdi daha önceden prova edilmiş sözcükleri tekrarlamaktan başka bir şey yapmadığına gözü kapalı yemin edebilirdi.

— Alvin, sana daha önce söylemediğim ama eğer davranışlarımızın nedenlerini anlamak istiyorsan artık öğrenmen gereken pek çok şey var. Irklarımızın cüzzamlılar gibi yalnız yaşamasının sebeplerinden birini biliyorsun, istilacıların korkusu, İnsanoğlunun beyninin derinliklerine kök salmış bu karanlık gölge, ırkının dünyadan elini eteğini çekip kendi düşleri içinde kaybolmasına yol açtı. Oysa saldırının ağırlığını asıl bizim çekmemize rağmen bu korku burada, Lys’te, hiçbir zaman o denli köklü, o denli caydırıcı olmadı. Çünkü hem davranışlarımızın daha sağlam bir temeli vardı ve hem de biz yaptığımızı uyurken değil de uyanıkken, gözlerimiz açıkken yapmaktaydık. İnsanoğlu asırlarca peşinde koştuktan sonra sonunda ölümsüzlüğe ulaştı. Ulaştı ama bu düşünü gerçeğe dönüştürürken ölümsüz bir dünyanın aynı zamanda da doğumsuz bir dünya olduğunu, ölümle beraber doğumu da uzaklaştırdığını unuttu. Böylece sonsuza dek yaşama olanağı bireye mutluluk verirken ırka durgunluk getirip sonunda ırkı soysuzlaştırdı. Sohbetlerimizden birinde bana Diaspar’da yedi bin yıldan beri doğan tek çocuğun sen olduğunu, oysa Airlee’nin bir çocuk bahçesini andırdığını söylemiştin. Biz ölümsüzlüğümüzden asırlar önce vazgeçtik ama Diaspar hâlâ bu sahte düşün izinden gidiyor. Yollarımız da asıl bu yüzden ayrıldı ve yine bu yüzden de bir daha hiç birleşmemeli.

Bu sözleri beklemiş olmasına rağmen darbe umduğundan daha da ağırdı. Bununla beraber, üstelik de ancak yarı yarıya şekillenmiş oldukları halde, planlarının başarısızlığa uğradığım yine de kabul etmek istemiyordu. Beyninin bir yarısıyla Seranis’i dinler, söylediklerinin virgülünü, noktasını bile kaçırmayıp bir bir not ederken, diğer yansı, asıl bilinçli yarısıyla da Diaspar’a giden yolu inceliyor, yoluna ne gibi engeller çıkarılabileceğini düşlemeye çalışıyordu.

Seranis’in mutsuz olduğu açıktı. Hemen hemen yalvarır gibi, kızım sana söylüyorum gelinim sen anla kabilinden konuşan Seranis sadece Alvin’e değil, Theon’a da seslenmekteydi. Theon da annesini ilgiyle, artık suçlamalarla dolu bir ilgiyle izlemekteydi.

— Seni arzun hilafına burada, Lys’te alıkoymak niyetinde değiliz ama sen de ırkımızın karışıp soysuzlaşmasının ne anlama geleceğini unutmamalısın. Kültürlerimiz arasında Yer Yuvarlağını eski kolonilerinden ayıracak kadar büyük bir uçurum, hiçbir şeyin dolduramayacağı kadar büyük bir uçurum var. Bunu, sadece bunu düşün yeter. Üstelik Theon’la sen şimdi hemen hemen aynı yaştasınız ama sen hâlâ gençliğini sürdürürken Theon’la ben asırlardan beri ölmüş olacağız. Kemiklerimiz bile asırlardan beri çürümüş, toprağa dönüşmüş olacak.

Seranis susunca odada derin, sinek uçsa duyulacak bir sessizlik hüküm sürmeye başladı. Öyle ki Alvin şimdi kasabanın ötesindeki ovalardaki bilinmeyen hayvanların çıkardığı garip, sızlanışa benzeyen sesleri bile açık seçik duyabilmekteydi. Fısıldar gibi sordu:

— Ne yapmamı istiyorsunuz?

— Vaat ettiğim gibi durumunu Konseye arz ettim ama kanunlar kimseye ayrıcalık tanımıyor. Burada kalıp bizden birisi olabilir ya da Diaspar’a dönebilirsin. Ama eğer Diaspar’a dönmeyi yeğlersen, bir daha Lys’i hatırlamaman için beynini yıkamamız, anılarını silmemiz gerek.

— Rorden’i unutmayın. Ben her şeyi unutsam bile Rorden’in yine de her şeyi bileceğini unutmayın.

— Sen Shalmirane’da iken Rorden’le bu konuyu birçok kez görüştük. Doğru hareket ettiğimizi o da kabul ediyor.

O karanlık, kapkaranlık anda, Alvin tüm dünya kendisine karşı cephe almış gibi bir duyguya kapıldı. Seranis’in sözlerindeki gerçek payının çok büyük olmasına rağmen bu gerçeği yine de kabullenmek istemiyordu. Şu anda tek gördüğü şey de planlarının, hâlâ bölük pörçük enkazıydı. Artık yaşamının tek amacı olmuş olan şeyin, bilim araştırmasının daha başlamadan sona ermiş oluşuydu.

Seranis aklından geçenleri okumuş olmalıydı:

— Şimdi bir süre yalnız bırakacağım seni. Ama unutma. Hangi yolu seçersen seç, artık geriye dönüş olmayacağım sakın unutma.

Seranis bu sözlerden sonra kapıya yönelince Theon da annesinin arkasından gitti ama Alvin seslenince duraksayıp, soruştururcasına annesine baktı. Seranis bir an tereddüt ettikten sonra başım öne doğru sallayarak kalabileceğini belirtti.

Kapı Seranis’in arkasından sessizce kapanınca, bu kapının artık Seranis müsaade etmedikçe açılmayacağım kesinkes anlayan Alvin bir süre kendini toparlamaya, düşüncelerini kontrol altına almaya çalıştı:

— Theon, bana yardım edeceksin değil mi?

Theon başım evet anlamında salladı:

— O halde söyle. Eğer kaçmaya kalkışırsam Lys’lilerin beni nasıl durdurabileceğini söyle.

— Eğer kaçmaya kalkışırsan annem beynini hemen kendi kontrolü altına alacak. Daha sonra, bizden birisi olduğun zaman da, kalmayı zaten sen isteyecek, artık biz kovsak bile zaten sen gitmeyeceksin.

— Anlıyorum. Seranis’in şu anda beni gözetleyip gözetlemediğini de söyleyebilir misin?

— Bunu yanıtlamamam gerek.

Tasalanmış görünen Theon’un bu sözleri sorusunun cevabını fazlasıyla vermekteydi.

— Ama yanıtlayacaksın. Değil mi?

— Bana zorbalık sökmez, biliyorsun. Ama aklından geçenleri okuyamadığım için, anlıyorsun ya, ben okuyamadığım için, planladığın şeyin ne olduğunu bilmiyorum. Fakat unutma ki, daha sen bu planı uygulamaya koyulur koyulmaz annem beynine hemen o anda egemen olup, ondan sonra da beynin yıkanana kadar gözden kaybetmeyecek!

— Bunları biliyorum. Asıl bilmek istediğim beynimi şu anda, hemen şu anda gözetleyip gözetlemediği.

Theon bir süre tereddüt ettikten soma sonunda yanıtladı:

— Gözetlemiyor. Öyle sanıyorum ki düşüncelerinden etkilenmemen için seni mahsus yalnız bırakıp bilhassa gözetlemiyor.

Alvin’in bilmek istediği de buydu ve istediğini öğrenince kendini küçük de olsa bir umut ışığı yanan tek plana vermeye, tümüyle vermeye cesaret etti. Seranis’in önerdiği seçeneklerden herhangi birini tercih edemeyecek kadar inatçıydı. Söz konusu olan bir ölüm kalım sorunu olmasaydı bile hür iradesini çiğneyip geçecek herhangi bir atılıma da, tüm gücüyle karşı koyacak yaradılıştaydı.

Seranis kısa bir süre sonra geri dönecekti ama tekrar açık havaya çıkacakları ana kadar hiçbir şey yapamazdı. Hatta kaçmaya kalkışırsa Seranis eylemini o anda, bile durdurabilirdi. Bunun yanı sıra kasaba sakinlerinin de yolunu anında kesip onu selamete çıkmasından çok önce yakalayacaklarına hiç kuşku, yoktu.

Büyük bir özenle, her ayrıntının üzerinde ayrı ayrı durarak, onu Diaspar’a dilediği gibi alnı açık, başı dik götürebilecek olan tek yolu tekrar gözden geçirdi.

Theon, Seranis’in yaklaşmakta olduğunu tam zamanında bildirip uyarınca, düşüncelerini süratle kuşku uyandırmayacak yönlere çevirdi. Alvin’in aklından geçenleri okumak Seranis için hiçbir zaman pek kolay olmamıştı. Şimdi Alvin’in yüzüne bakarken de kendisini uzayın derinliklerine gömülü, çepeçevre bulutlarla, yoğun bulutlarla sardı, nüfuz edilmez bir yıldıza bakar gibi hissetmekteydi. Gerçi bu gölgelerle örtülü yüzde zaman zaman bir açıklık beliriyor, Seranis’te bu gölgeler örtüsünün saklamaya çalıştığı şeyleri bir an için, şöyle bir görebiliyordu ama bu yeterli değildi. Bu sebepten bir an için oğlunun da beynine dalıp onunkini de araştırdı ama Theon Alvin’in planlan hakkında hiçbir şey bilmiyordu. Seranis aldığı önlemleri bir kere daha gözden geçirdi. Büyük bir yarış öncesinde bir yarışmacı nasıl derin bir nefes alır da nihai çaba için tüm kaslarını nasıl gererse aynen öyle derin bir nefes alıp, tüm kaslarını gerip başvurmak zorunda kalabileceği cebir yöntemlerini bir kere daha tek tek gözden geçirdi.

Bununla beraber eşikten gülümseyerek geçip Alvin’e gülümseyerek baktığında yüzünde bu gerilimden en ufak bir iz bile yoktu:

— Söyle bakalım. Kararını verdin mi?

Alvin’in yanıtı oldukça açık gibi görünmekteydi.

— Evet. Diaspar’a döneceğim.

— Üzüldüm. Theon’un da üzüldüğünü, seni çok özleyeceğini biliyorum ama Lys’li değil de Diaspar’lı olduğun, asıl ait olduğun yer Diaspar olduğu için belki de hepimiz için en hayırlısı bu.

Öz gücüne duyduğu sonsuz güveni gösteren bir hareketle yana çekilip Alvin’e yol verdi.

— Bu kararı vermeni bekliyorduk. Lys’le ilgili anılarını silecek uzmanlar seni bekliyor.

Alvin Seranis’in onu tam da kendisinin istediği yöne doğru götürdüğünü görünce çok memnun oldu. Seranis Alvin’in ardından gelip gelmediğini anlamak için dönüp bakmaya bile tenezzül etmiyor, her davranışıyla «elinden geleni ardına koymasan da bir şey farketmez, benim beynim seninkinden çok, çok daha güçlü» diyordu ve işin kötüsü Alvin de bunun gerçeğin ta kendisi olduğunu çok iyi biliyordu.

Durup da arkadaşına döndüğünde, ellerini öne doğru uzatıp konuşmaya başladığında evler arkalarında kalmıştı:

— Allahaısmarladık Theon. Her şey için teşekkürler. Bir gün döneceğim!

Şimdi Seranis de durmuş, dikkatle, en ufak bir hareketini bile gözden kaçırmadan Alvin’i izlemekte, Alvin de bir yandan aralarındaki yirmi metre mesafeyi özenle korurken, bir yandan da gülümsemekteydi.

— Aslında beynimi yıkatmayı istemediğinizi, buna mecbur kaldığınızı biliyor ve sizi suçlamıyorum. Başına gelince, şimdi yapacağım şeyden ben de hoşlanmıyorum ama başka çarem de yok.

Böyle diyordu ama aslında yaptıklarından hoşlanmaya başlamıştı bile. Gözlerini süratle çevresinde dolaştırdı. Ne yaklaşan bir kimse vardı, ne de Seranis yerinden kımıldamıştı. Seranis hâlâ onu izlemeye devam ediyor, büyük bir olasılıkla da hâlâ aklından geçenleri okumaya çalışıyordu. Alvin Seranis’in planının ana hatlarını bile algılayamaması için büyük bir süratle konuşmaya başladı.

— Ayrıca haklı olduğunuza da inanmıyorum. Hem de hiç inanmıyorum.

Bu sözleri söylemekle nasıl bir çam devirdiği, ne büyük bir entellektüel küstahlıkta bulunduğu aklının ucundan bile geçmediği için Seranis elinde olmadan gülümsedi.

— Lys’le Diaspar’ın sonsuza dek ayrı kalması kadar saçma bir şey olamaz. Bir gün birbirlerine ihtiyaç duyabilecekleri, havayla su gibi ihtiyaç duyabilecekleri için olamaz. Lys’le Diaspar’ı birleştireceğim. Diaspar’a bunun için gidiyorum ve beni durdurabileceğinizi de sanmıyorum.

Bu sözleri söyler söylemez de hiç vakit kaybetmeden robotuna zihninden emirlerini verdi ve emirlerini hiç vakit kaybetmeden verdiğine de çok isabet etti. Çünkü Seranis’in en ufak bir harekette bile bulunmamasına rağmen vücudunun kontrolünü anında kaybettiğini hissetti. Öz iradesini silip süpürmüş olan güç umduğundan çok daha büyüktü. Umduğundan öylesine daha büyüktü ki Seranis’in yalnız olmadığını, Seranis’e birçok görünmeyen beyninde yardım ettiğini anladı. Dönüp tıpış tıpış kasabanın merkezine doğru yürümeye başladı ve bir an boyunca, korkunç bir an boyunca her şeyin mahvolduğunu sandı.

Soma birdenbire bir çakım, çelikle kristal karışımı bir çakım çakıp vücuduna birdenbire madeni kollar dolandı. Vücudu bu kollarla beklemiş olduğu gibi mücadele etmekteydi ama bu bir çocukla bir dev arasındaki gibi yararsız bir mücadeleydi. Toprak ayaklarının altından çekilip giderken yarım yamalak gördüğü son şey de Theon oldu. Yüzünde budalaca bir gülümseyişle donup kalmış olan Theon.

Robot Alvin’i yerin oniki metre üzerinde, bir insanın koşabileceğinden çok daha büyük bir hızla alıp götürmekteydi. Seranis’in Alvin’in hilesini anlaması bir an bile sürmedi. Anlayınca Alvin’in üzerindeki kontrolünü gevşettiği için de Alvin birden büyük bir ferahlık duydu. Ama henüz yenilmiş olmayan Seranis bu kez de Alvin’in en çok korkmuş olduğu, önlemek için elinden geleni yapmış olduğu şeyi yaptı.

Beyninin içinde iki varlık, birbirleriyle ölümüne savaşan iki ayrı varlık vardı şimdi. Bunlardan birincisi robota kendisini tekrar yere indirmesi için durmadan dil döker, durmadan yalvarırken, İkincisi, asıl Alvin, çarpışmayı hayal bile edemeyeceği güçler arasında sıkışıp kaldığını, değirmen taşları arasında öğütülüyor gibi ezildiğini hisseden Alvin bekliyor, soluk almaya bile korkarak, sonucu bekliyordu. Kumar, büyük çok büyük bir kumar oynamıştı. Robotun vermiş olduğu kadar karmaşık emirleri anlamış olup olamayacağım önceden kestirmek olanaksızdı. Robota ilk verdiği emirlerin ne olursa olsun dışına çıkmamasını, daha soma, baskı altındayken verebileceği emirlere, yeni emirlere ne olursa olsun kulak asmamasını, Diaspar’a varıp da selamete çıkıncaya kadar kulak asmamasını söylemişti. Eğer robot, robotu, bu emirlerin dışına çıkmaz, bu emirlere kelimesi kelimesine itaat ederse Alvin’i artık hiç kimse durduramaz, hiç kimse yolundan döndüremezdi. Aksi takdirde neler olabileceğini başına neler gelebileceğini ise düşünmek bile istememekteydi.

Robot Alvin’in büyük bir özenle çizmiş olduğu yolu hiç duraksamadan almaktaydı. Beynindeki birinci Alvin de bir yandan yalvarmayı hâlâ sürdürür, yere indirilmek için hâlâ yalvar yakar olurken, bir yandan da artık selâmete ermiş olduğunu da bilmekteydi. Bunu artık Seranis de anlamış olmalıydı ki beyninin içindeki iki ayrı varlık, iki ayrı Alvin birbirleriyle savaşmaktan birden vazgeçti ve Alvin birden huzura, derin, sonsuz bir huzura erdi. Asırlar, asırlar öncesi ilk gezginlerden birisinin, denizkızlarının söylediği şarkıların büyüsüne kapılmamak için kendisini gemisinin orta direğine bağlatıp denizkızlarının baştan çıkarıcı, felakete sürükleyici şarkılarım öyle dinlemiş, şarap rengi denizi öyle aşıp selamete öyle ermiş birisinin, Ulysse’in duymuş olduğu aynı derin, sonsuz huzuru duydu.

Загрузка...