ARTHUR C. CLARKE KARA GÜNEŞ

Giriş

KENTİN sesi hiç kesilmezdi. Kentin çıkardığı, şimdi değişmekte olan sesi dünya dursa bile kesilmezdi. Salise salise, saniye saniye, dakika dakika, saat saat, gün gün, gece gece süregelmiş; asırlar, çağlar boyunca bir salise bile kesilmeyip sonunda zamanın kendisiyle bütünleşmişti. Bu ses, binlerce insanın gözlerini ilk açtığı andan son defa için kapadığı ana dek aralıksız duyduğu bu ses, kentin bir parçası olmaktan da öte ta kendisi; nabzıydı. Ve bu ses kesildiği zaman, Diaspar’ın kalbi tamamen duracak, geniş bulvarları tamamen çölün kumlarıyla örtülüp bunların altında can verecekti…

Buraya; toprağın yarım mil üstüne çöken ani sessizlik, Convar’ın balkona çıkıp dışarıya bakmasına yol açtı. Çok aşağısındaki büyük yapıların arasındaki yürüyen yollar hâlâ işliyordu ama bu yolların üstü sessiz; çıtı bile çıkmayan kalabalıklarla dolup taşmaktaydı. Bir şey kentin uyuşuk halkının evlerinden dışarıya uğramasına neden olmuştu ve kent halkı şimdi rengarenk madeni kayalıklar, yarlar arasından ağır ağır ileriye doğru sürüklenmekteydi. Convar daha dikkatle bakınca, istisnasız bütün yüzlerin gökyüzüne çevrilmiş olduğunu gördü.

Bir an için tüm varlığını bir korku dalgası kapladı. Aradan geçen bunca asırdan sonra istilâcıların yeniden Yer Yuvarlağına gelmiş olmaları olasılığının yol açtığı bir korku dalgasıydı bu. Sonra başım kaldırıp gökyüzüne baktı ve bir daha görebileceğini hiç, ama hiç sanmadığı bir harikayla yeniden karşılaşınca da bunun uyandırdığı hayranlığın vecdine kapılarak içeri girip küçük yaştaki oğlunu çağırmadan önce bir süre gökyüzündeki bu halkayı izledi.

Gördükleri karşısmda küçük Alvin önce korkuya kapıldı. Kentin yüksek kuleleri de, yarım mil aşağısındaki, durduğu yerden bakıldığında noktalan andıran kalabalıklar da dünyasına aitti, öz dünyasının parçalarıydı ama gökyüzündeki nesnenin bu dünyayla en ufak bir ilgisi bile yoktu. Bu nesne, her neyse; kentteki tüm yapılardan daha büyüktü ve öylesine göz kamaştıran bir beyazlıktaydı ki gözleri yakıyor, körleştiriyordu. Katı bir maddeden yapılmış gibi görünmesine rağmen çevresinde kaldırdığı fırtınanın rüzgârları dış çizgilerini durmadan değiştirmekte; şekilden şekile sokmaktaydı.

Alvin, Yer Yuvarlağı göğünün bir zamanlar yabancı şekillerle dolup taşmış olduğunu biliyordu. Uzaydan bilinmeyen hâzinelerle dolu büyük gemilerin gelip gelip Diaspar havaalanına inmiş olduğunu da biliyordu. Ama bunlar yarım milyon yıl önce olup bitmiş ve hava alanı da tarihin başlangıcından önce yürüyen kumların altına gömülmüştü.

Convar’ın sesi hüzünlüydü.

— Bak, doyasıya bak Alvin ve unutma, hiç unutma. Yer Yuvarlağının göğü bir zamanlar bulutlarla kaplıydı, bulutlardan görünmemekteydi ama bu benim tüm yaşamım boyunca gördüğüm ikinci bulut ve bu bulut senin de yaşamın boyunca görüp göreceğin ilk ve son bulut olabilir çünkü…

Son bulutun da suyunun çöllerin, sonsuz çöllerin boğucu havası tarafından sünger gibi emilişini, son bulutun da gölgesinin sonsuz çöllerin kavrulan kumlan tarafından yutuluşunu, yavaş yavaş sindirilişini sessizce, Diaspar’ın bulvarlarıyla kulelerini dolduran binlerce insanla beraber sessizce, çıt bile çıkarmadan izlediler.

Загрузка...